Yeni Türkiye Sineması yönetmenlerinin yolculuklarının başlangıç yeri olan merkez; politik olanın tahakkümündedir. Diğer alanlarda olduğu gibi sanat konusunda da verili olandan hareket eden ve ettiren bu yapı; kimlik, aidiyet, cinsellik, öteki gibi konuları bir tür ‘hakikat’ olarak telakki edip ‘üçüncü sayfa metafiziği’ üzerinden hikâye kurmayı salık verir.
Nuri Bilge Ceylan’ın kötülüğe yönelik tavrı ile ilgili olarak nihilist bir yapı gösterdiğini söylemek, doğru fakat kolaycı ve eksik bir yorumdur. Zira nihilizm, özellikle Nietzsche ile kötücül tavrını sorgulamış ve değiştirmiştir. Kötülük, iyiliğin yollarını keşif imkânı sunmuştur. O halde tam anlamıyla nihilist olmayan, çokça benzetildiği Dostoyevski ve filmlerinde eserine atıf yaptığı Çehov’dan da ayrı bir yerde duran Nuri Bilge Ceylan’ın kötülüğü, nasıl bir karakter taşımaktadır?
Her dönemin var ettiği bir dilsel form vardır. Godard da döneminin sıkıntıları ile formunu var eder. Onun bireysel sıkıntıları çağının sıkıntılarıdır. Bu sıkıntılar onu her şeye karşı koymaya sevk eder. Hayata da karşı çıkar. Dile de, sanata da filme de. Fakat karşı çıkışını, karşı çıktıklarını kendine has bir tarzda yeniden var ederek gerçekleştirir. O çağının sıkı bir okurudur. Okuduklarını da herkesten daha özgün yazabilen bir yazardır. Yazarken Brecth’in gözlüklerini kullandığını da hatırlatmakta yarar var.
Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filmi, varlığa bakışın ve de bu bakışın sanat eserine nasıl dönüşebileceğinin önemli bir örneği. Film, geleneğin var ettiği formların ne tür yaklaşımlar ve kodlar üzerine inşa edildiğine dair düşünmek için de bir zemin sunuyor.
Belgesel sinema söz konusu olduğunda akla artık BBC fenomeni geliyor. BBC belgesellerini uyandırdıkları ilgi açısından fenomen kelimesi ile nitelemek yetersiz bir anlatım hatta. Belki kült dememiz gerekiyor. Gerçeğe sadık kalması ile değer kazanan belgesel türünün, gerçeğe olabildiğince mesafeli bir anlatım kullanmasına rağmen bu ilgiyi nasıl uyandırdığı ise sorulması gereken asıl soru.